Kendisiyle tanışalı bir buçuk, olsa olsa iki ay kadar oldu ve hala bu roman hakkında iki adamakıllı cümle kurabilecek kadar kendimi toparlayamadım kendisiyle ilgili.
Bir şeyi çok sevdiğinizde, onu sevginizden dolayı ister istemez abartırsınız ama ben Senden Önce Ben'in abartılmaya değecek kadar güzel olduğunu düşünüyorum.
Duygusal-romantik bir kitap kendisi ve bunu size hemen hissettiriyor. Sade, samimi bir dille yazmış Jojo ablamız, ki ben bunun kitabın bu kadar sevilmesinin, kurgusundan sonraki esas nedeni olduğunu düşünüyorum çünkü su gibi akıp gitmesi okuyucunun kitapla bütünleşmesinde resmen köprü görevi görmüş.
Okumaya başlamadan önce, aldığım kitapları bağrıma basıp, öpüp koklayarak tadını çıkaran biri olarak, her yanını inceledim ve kapağın üstündeki aşk vardır, ona inanmaktan vazgeçme yazısından yola çıkarak, romantik bir aşk hikayesi okuyacağımı düşünüyordum ama öyle olmadı. Ama kitabın beklentimin altında çıktığını söyleyebilir miyim?
Kesinlikle hayır!
Öyle ki, sabah başlayıp akşam bitirdim kendisini! Ve bu kadar kısa sürede okumuş olmayı inanın ki hiç istemezdim ama elimden gerçek anlamda bırakamadım desem, yalan olmaz. Her sayfada bir sonraki sayfayı böylesine merak ettiren ilk kitabımdı açıkçası.
Karakterlerden ve konusundan bahsetmek istiyorum biraz.. Louisa Clark, yani nam-ı diğer Lou, kitaptaki esas kadın karakterimiz ve olaylar onun ağzından anlatılıyor. Lou, çalıştığı kafenin kapatılmasından dolayı işten çıkarılınca yeni bir iş aramaya koyuluyor ve en nihayetinde, iki yıl önce bacaklarını kaybetmiş olan Will Traynor'ın bakıcısı olarak yeni işine başlıyor. Will, yani benim bir kitap karakterine ilk defa böylesine aşık olmamı sağlayan güzel insan, hala olanları kabul edememiş ve geçmişte yaşayan bir adam. Esas olacaklar da, tahmin edeceğiniz üzere Lou'nun Will'in hayatına girmesiyle başlıyor.
Ben ikisini okumaya doyamadım ve doğal olarak da kendimi o kadar kaptırmışım ki, sonunda berbat bir haldeydim. İnsan bir günde kitapla bütünleşip, onu yaşamış gibi hissedebilir mi? Mümkünmüş!
"Bazen sabahları uyanmak istememin tek nedeni sen oluyorsun Clark."
"Onsuz yaşamaktan korktuğumu fark ettim. Benim hayatımı yıkmaya ne hakkın var, demek istiyordum. Benim senin hayatın üzerinde hiçbir şey söylemeye hakkım yokken bunu yapmaya ne hakkın var?"
"Onsuz yaşamaktan korktuğumu fark ettim. Benim hayatımı yıkmaya ne hakkın var, demek istiyordum. Benim senin hayatın üzerinde hiçbir şey söylemeye hakkım yokken bunu yapmaya ne hakkın var?"
"Ona sarıldım. Will Traynor, parlak şehir çocuğu, dalgıç, sporcu, gezgin, sevgili. Onu yakınımda tuttum ve hiçbir şey söylemedim. Aslında sessizce sevildiğini söylüyordum. Ah hem de ne kadar çok sevilmişti!"
"Sana bu parayı veriyorum, çünkü beni artık mutlu eden pek bir şey yok, sadece sen varsın."
Çok güzel bir blogun var canım.Kitap hakkında ki yorumlarına gelince ben de senin gibi çok kısa bir sürede bitirdim kitabı 1 gün gibi bir şeydi : ) çok akıcı.Ben de romantik tarzda bir kitap olarak düşünmüştüm ama değildi.Ama yine de güzeldi.
YanıtlaSilÇok teşekkürler canım :)) Bu kitabın yeri bende gerçekten çok ayrıdır, bittikten sonra bile kaç kez sonunu okuyup ağladım hatırlamıyorum :D
SilFeci bir kitaptı ya. Psikolojimi bozdu o lanet sonu! T_T
YanıtlaSilHaftalarca etkisinden çıkamadım :(((
Sil