
Bu kitapta hangi karakteri daha çok sevip, hangisini kendinize daha fazla yakın bulduğunuza karar vermek çok zor. En azından benim için öyle oldu çünkü okurken kitabın ana karakteri olan Raif Efendide de, Kürk Mantolu Madonna'sı Maria Puder'da da hep kendimden bir şeyler buldum.
Günümüz aşk romanlarıyla kıyaslandığında, aşk romanı demeyi bile yediremiyorum kendisine, çünkü içinde bir aşk hikayesinden çok daha fazlası var bana kalırsa. Bir adamın aşkı için nelerden vazgeçtiğini, gerçekten sevmenin bir insanın hayatını ne denli etkileyebileceğini öyle güzel yansıtmış ki Sabahattin Ali...
Birini görüyorsunuz, beğeniyorsunuz, kafanızda onu istediğiniz karaktere göre şekillendirebiliyorsunuz ama ya gerçeği, hayalinizdekiyle uymuyorsa?
Bir arada olmanın, fark edilmenin bile bazı şeylere yetmeyeceğinin dersini veriyor bu kitap.
Kitabın içerisinde harika alıntılar da var ancak onlara geçmeden önce, ısrarla son bir şey eklemek istiyorum: okumadıysanız, mutlaka okuyun!
Puanım:
"Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim."
"Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?"
"İçimde, bir yolculukta tanışıp alıştığım, fakat pek çabuk ayrılmaya mecbur olduğum bir insana veda eder gibi bir his vardı. Artık bu sergiye ayak basamayacağımı biliyordum. İnsanlar, birbirlerinden hiçbir şey anlamayan insanlar, beni buradan da kaçırıyorlardı."
"Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk."
"'Maria' diye fısıldadım. 'Nasıl oluyor da bir insan diğer bir insanı bu kadar çok mesut edebiliyor?.. İnsanın içinde ne müthiş kuvvetlerin saklı olması lazım!'"
"Artık Maria Puder, yaşamak için kendisine kayıtsız ve şartsız muhtaç olduğum bir insandı. Bu his ilk anlarda bana da garip geliyordu. Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat bu hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?.."
"İnsanlara kızmama imkân yok, çünkü insanların en kıymetlisi, en iyisi, en sevgilisi bana en büyük kötülüğü etmişti; diğerlerinden başka bir şey beklenebilir miydi? İnsanları sevmeme ve onlara tekrar yaklaşmama da imkân yoktu; çünkü en inandığım, en güvendiğim insanda aldanmıştım. Başkalarına emniyet edebilir miydim?"
"Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder